Demir Bilek, başarı hikayesini anlattı

  • 26 Mart 2019
Demir Bilek, başarı hikayesini anlattı

Bayburt’un spor tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Tuncay Başaran, başarı hikayesini Bayburt Tarih-Kültür Edebiyatı Derneği’nin haftalık düzenlediği kültür sohbetlerinde anlattı.

Dünyanın ve Türkiye’nin bilek güreşi tarihine adını altın harflerle yazdıran Tuncay Başaran, karate ile başlayıp, güreş ile devam eden ve sonunda bilek güreşi ile aldığı başarıların arka planını ilk kez açıkladı.

Şimdilerde Bayburt Belediyesi Başaran Spor Kulübü’nün hem antrenörü hem sporcusu olan Başaran, Bayburt onlarca öğrencisine Milli Takım forması giydirmiş, her birinin Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu bitirip mesleğe kavuşmalarını da sağlamış bir isim.

Yokluklar içerisinde, kendi deyimiyle ‘annesinin yüzüğünü satarak’ harçlık verdiği bir ortamda aldığı dünya şampiyonluklarını anlatan Başaran, spor hayatı boyunca düsturu da şu ifadelerle açıkladı:

“Kırkpınar güreşlerinde cazgırın bir sözü vardır. Şöyle der: ‘Pehlivan, pehlivan üste çıktım diye sevinme, altta kaldın diye üzülme.’ Yani üste çıktın diye sevinme, kibirlenme, seni üste çıkaran Allah alta düşürtmesini de bilir. Alta düştün diye de yerinme, sitem etme. Allah’a sabret, tedbir alıp takdiri Allah’a bırak. Seni alta düşünen Allah üste de çıkarır. Biz buna inanarak yürüdük tedbiri aldık, takdiri Rabbime bıraktık. Ve Rabbim neyi, nasıl nasip etmiş ise biz ona boyun büktük.”

Öğrencileri arasında bir idol olarak görülen Başaran’ın ibret alınacak hayatına dair anlattıklarından satır başları şöyle:

“Spora başlamamda en büyük katkı Cüneyt Arkın filmleridir…”

“Aslen Mam Köyü’ndenim, doğma büyüme ise Zahit Mahalleliyim. İlk, orta ve liseyi Bayburt’ta yüksek öğrenimimi ise Atatürk Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği mezunuyum. Altı yaşımda spora başladım ve halen aktif spor hayatına devam etmekteyim. Spora başlamamda en büyük katkı Cüneyt Arkın filmleridir. Boks, Karate, Judo gibi sporlar yaptım.”

“Annemi dinleyip kickboks defterini kapattım!”

“Tabii o yıllarda Kick Bokscu Bayburtlu İlhami Özden ağabeyimle tanıştım. Antrenmanlarımızı birkaç kez izledikten sonra bana ‘çocuk sende iş var, ailenden izin alırsan seninle çok şampiyonluklara yürürüz ve bu vesileyle Bayburt’u da tanıtırız” dedi. 16 yaşındaydım. Anne yüreği işte izlediğim filmlerden nasıl bir spor istediğimi kestirdi. Ve ‘gidersen sütümü helal etmem’ diye telkinde bulundu.” Annemin sözünü dinledim, kickboks defterini kapattım!”

Kara Yusuf Pehlivan ve güreşe yöneliş..

“O yıllarda arayış içindeyken bir büyüğümüzden Bayburtlu Kara Yusuf Pehlivan’ın hayatını öğrendim. Sırtı yere gelmez bu büyük pehlivanın hayatını araştırdım, dillere destan hayatı beni güreşe yöneltti. Maçlar, şampiyona ve milli takım kampına kadar gittim ama takıma giremedim. Sanırım o dönemler torpil hat safhadaydı ve hakkım yendi, Bayburt’un da açıkçası sahibi yoktu.”

Yağlı güreşte 1 saat 15 dakikalık maç

“Bayburt’ta yine o yıllarda çok kıymetli bir isim tanıdım: Sevet Yıldız. Baybuırt’ta polis memuru idi. Kırkpınar’da dördüncülüğü, başpehlivanlığı olan bir ağabeyimiz. Dede Korkut Kültür Sanat Şölenleri’nde burada yağlı güreşler oldu. Nasip kısmet Sevet Yıldız ağabeyimle finale kaldık. 1 saat 15 dakika güreştik ve yenişemedik. Dolayısıyla o ilk güreşim oldu ve bırakmak zorunda kaldım, ailevi nedenlerden dolayı. Çünkü hem evimi gecindiriyorum, hem sporumu yapıyorum, Bir yandan da okula devam ediyorum. Spordan bir süre uzak kaldım.”

“İlk derecem Karadeniz altıncılığı”

“O tarihte Gençlik ve Spor İl Müdürü olan Kemal Köprücü beni buldu ve ‘Tuncay spor salonu senin ikinci evin, seni burada görmediğimiz zaman üzülüyoruz” dedi. Bilek Güreşi masası geldi, sen yaparsın, bunu da başarırsın’ dedi. 1999’un sonları idi, dört beş arkadaşla bilek güreşine başladık. 20 gün bir hazırlıkla Karadeniz Turnuvası için Samsun’a gittik. İlk derecem Karadeniz altıncılığı oldu. Orada dünya şampiyonlukları bulunan büyüklerim ile tanıştım, tanıştıktan sonra bilek güreşine ilgim  arttı. Bayburt’a döndüm. Dört aylık çalışmadan sonra Türkiye ikincisi oldum, derken Türkiye şampiyonu oldum.”

Bayburt, Eskişehir, Frankurt…

Nasıl oldu anlamadım ama sevmeye başladım. Rakiplerin bileklerini bükünce bir mutlu oluyordum. Askerlik vakti geldi, önce acemi birlik Foça, sonra Hatay İskenderun’a Jandarma Komanda olarak gittim. Timdeydim ve askerlik yapanlar iyi bilir timler toplu olarak izine ayrılır. O tarihte, 2002 yılında Bayburt’ta Türkiye Şampiyonası düzenlenecekti. Kendi şehrimde oluyordu ve mutlaka katılmalıydım. Ne yaptım, ettim izni koparıp şampiyonaya katıldım ve şampiyon oldum. Sonrasında Eskişehir’deki şampiyonada da yine şampiyon oldum ve 2003 Avrupa Şampiyonası için Almanya’nın Frankurt şehrine gittim. 33 kişi arasında beşinci oldum. Bu ilk yurtdışına çıkışımdı. Sporcuları tanımıyorum, tekniklerini bilmiyorum. Bu spor sadece güçle olan bir spor değil teknik beceride istiyor. Sanmayın ki her kuvvetli olan kişi birek güreşi yapabilir.

“Lastiklerle antrenman yapıyordum!”

“Döndükten beş ay sonra Rusya’da dünya şampiyonası olacaktı, takıma girdim. O zaman federasyonun ödeneği çok yoktu, çünkü yeni bir fedarasyondu. Dünya şampiyonası 1 yılda 2 kere oluyordu, bazı milletler birine diğer milletler ise diğerine katılıyorlardı. Dünya şampiyonu oldum. Bana nasıl dünya şampiyonu oldun diye soranlara, Bayburt’ta iki ağırlık vardı, iki tane ağırlık vardı, afedersiniz lastiklerle çalışıyordum onlarla antrenman yapıyordum. Çünkü fitness salonu dahi yoktu ama şimdi 4-5 tane var imkanlar şimdi daha fazla. İstanbul’a gittim salonda yattım, kalktım, çok çile çektim maddi sorunlar vardı tabii, o tarihte biraz ailevi sebepler de vardı. Evin yükümlüğü benim üstümde idi, sponsor bulmaya çalıştım. İstanbul’da ‘Bayburt’tan nasıl olur dünya şampiyonasına biri gider, tarihte olmayan şeyler’ diye cümleler duyuyordum.”

“Annemden telefon açığ yüzüğünü istedim..”

“Allah’a hamd olsun buralara kadar geldim, başımı eğdim ve antrenmanlara başladım. Kötü şartlarda antreman yaptım, milli takımdan bir arkadaşım vardı. Onlar da iki gün misafir oldum. Rusya’da yapılan şampiyona Kanada’da yapılma kararı alındı. Federasyonun ödeneği oraya yetmiyordu ve 12 yarışmacı sayısını 6’ya düşürdüler. Milli Takım Kaptanımız Engin Feza vardı, ondan çok şey öğrendim. Dedi ki ‘6 aydır kamp yapıyoruz, katılmalıyız.’ Olumlu sonuç gelmedi. Sponsor aradık, bulamadık. Annemden telefon açığ yüzüğünü istedim, gönderdi. Yanı sıra para da gönderdi. O para ile 12 tane Ton Balığı, 2 tane kiloluk kaşar ve 2 tane de salam ile Kanada’ya doğru yola çıktık. bu şampiyona benim için çok önemliydi. Dünya şampiyonu oldu. Tabi geldikten sonra 2004’de tekrar gittim ve Avrupa ikincisi oldum. Ardından belediyeye işe girdim. 2006 yılında ikinci kez dünya şampiyonu oldum.”

“79 gencimizi sokaktan alıp bu spora dahil ettik…”

“Belediyeye koruma olarak girmiştim, başkan nereye, ben oraya. Antrenman yapamıyordum. Sonra benden sporcu yetiştirmemi ve Bayburt’u en iyi şekilde temsil etmemi istediler. Takım kurduk, sokak hesaplarının içinden gençlerimizi çekip aldı, 79 gencimizi sokaktan alıp bu spora dahil ettik. Bunların yarısı şuan Beden Eğitimi okuyor, kimi Avrupa’da derece yaptı, bu küçük şehrimize büyük başarılar getirdik.”

“Dünya şampiyonu olmak zor, şampiyon kalmak daha zor..”

“Tabii zor oldu bizim için çünkü bir bakın dünyaca ünlü sporcuların arkasında çok büyük destekçileri var. Dünya şampiyonu olmak zor, şampiyon olarak kalmak daha zor. İnşallah Rabbim bize nasip ederse, genç kardeşlerimizi daha iyi yerlere getirip ay yıldızlı bayrağımızı dalgalandırmaya devam edeceğiz.”

“Bizim bizden başka dostumuz yok!”

Dünyada ve Avrupa’da al bayrağı şerefle dalgalandırmış bir olarak söylüyorum. Bizim bizden başka dostumuz yok. Biz onların gözünde çok büyüğüz. Osmanlı’dan dolayı ama bazen maçlarda ihanetlik yapıyorlar, dünya ikincisi olduğumda Brezilya’da çeyrek final öncesi Rus’u yendim. Her sikletten her milletten iki kişi girebiliyodu. Onu yendim, sonra tekbir getirip Amerikalı’yı yenip finale kalmıştım ama finalde sıkıntı olmuştu. Çeyrek final öncesi yendiğim Rus’un takım arkadaşı ile finalde karşılaştım, yenildim. Yani yenilmedim ama elimizi düzeltmeden başladı ve yenildik.”

“Aslanı kediye boğduruyorlar!”

Bunun aynısını 2010 yılında Amerika’da yaşadım, Amerikalı’yı yendim, Kanadalı’ya yenildim ama maçın başlamadan bitişini gördüm. Bayağı sinirlenmiştim, masaya falan vurmuştum. Kolay değil, 5-6 kamp yapıyorsun, çalışıyorsun, para harcıyorsun, kendine bakıyorsun, antrenman yapıyorsun.. 6 ay ne kolay değil, bir antrenman 4-5 saat tutuyor. Orada aslanı kediye boğduruyorlar, ne kadar itiraz edersek edelim ama fayda etmiyor.  Aynısını Bulgaristan’da yaşadım, itiraz ettim ama en son ceza gelecek diye bıraktım yakasını..

Sonuç olarak Kırkpınar güreşlerinde cazgırın bir sözü vardır. Şöyle der: ‘Pehlivan, pehlivan üste çıktım diye sevinme, altta kaldın diye üzülme.’ Yani üste çıktın diye sevinme, kibirlenme, seni üste çıkaran Allah alta düşürtmesini de bilir. Alta düştün diye de yerinme, sitem etme. Allah’a sabret, tedbir alıp takdiri Allah’a bırak. Seni alta düşünen Allah üste de çıkarır. Biz buna inanarak yürüdük tedbiri aldık, takdiri Rabbime bıraktık. Ve Rabbim neyi, nasıl nasip etmiş ise biz ona boyun büktük.”

Dündar: “Daha çok destek görmesini umuyoruz”

Başaran, sunumunun ardından dinleyenlerin sorularını yanıtladı. BAYDER Başkanı Fatih Dündar ise, Bayburt spor tarihine kazandırdığı başarılardan dolayı Başaran’a teşekkür belgesi ve çeşitli hediyeler takdim etti. Dündar, bilek güreşinin daha çok desteği hak ettiğini belirttiği konuşmasında, “Bazı sporlar vardır günümüzde, çok az başarıyla büyük kazançlar sağlar, bazı sporlar vardır çok büyük başarılarla çok az denecek kadar kazançlar sağlar. Bilek güreşi de bunlardan biridir, bu sporun ve bu sporu yaşatanların destek görmesini umuyoruz” şeklinde konuştu.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ